Beni hoyrat bir makasla Ah eski bir fotoğraftan oydular Orda kaldı yanağımın yarısı Kendini boşlukla tamamlar Ah omuzumda bir kesik el ki Hala hala durmadan kanar
Kabuğunu koparmadan ne bir elmayı soyabildim ne de iyileştirebildim bir yaramı ama karşıma çıkınca kızmadım hiç elma kurduna bendim çünkü bıçağı saplayan onun yurduna .............."
".......... Düştür bu, başka türlü olamaz düştür bu Damar damar açılan gökyüzünü Nerdeyse tırpan gibi biçiyor ellerin Çok yaşadığım, daha yaşadığım Bir sandal ayrılıyor sahilimizden Uyan şimdi uyan tam rüzgar vakti"
"........ Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden, Kandır, hayattır, emektir benim güllerim, Korkmadım, korkmuyorum ölümden, Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Baharda Polatlı kırlarında açan, Güz geldi mi Kopdağına göçen, Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen, Muş ovasından, Ağrı eteğinden, Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni, Eğin türkülerinin içine gömün beni. .........."
"Sâf ü râkit... Hani akşamki tegayyür heyecân? Bir çocuk rûhu kadar pür-nisyân, Bir çocuk rûhu kadar şimdi münevver, lekesiz, Uyuyor mâi deniz. ........"
kokladığın gülün kokusu kalmış sende baktığın denizin tuzu geçtiğin iklimlerin masalı sinmiş üstüne kuzeydeki pencere açık göçebe bin bir gece
sözcükler sökülmüş bir anıyı ne kadar tamamlayabilirse bir andır eski defterlerin güneşinden vurur yüzüne yazsam olmaz dersin kimi zaman sırf bunun için yazmaya değerse de kuzeydeki pencereyi açarken yere düşen defterden görünür: eksik kule, yırtık nehir sımsıkı kapatmış olsak da bizi ürperten anıları hayatımızın eski defter ya da kuzeydeki pencere
Kasımpatı, seni çok düşünmüştüm dalımdayken kuşların uykusuna dağılan yaprakları bir gün ayılacak olmanın korkusunu, ayrılacak olmanın, bunu bir de o piyanonun sesini nasıl unuturum, yakamda eylül uğultu yağmurları, yangın tarihleri ezberlemiş adamları solduğum tarifelerde beni bul, yakamda eylül celplerde adım geçmiyor, aşk mektuplarında tutanaklarda, davetiyelerde... rüzgârda adım geçmiyor fotoğraflarda yaşlanıyorn annem, babam nerde nerde ayıldıydım, uyandığım nerde, ilk ses kimden geldi kim uydu suya akıp giderek dupduru en önce bunu bir de ..........
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine Kısacık bir zaman olmalıydı elimde Turfanda meyva gibi bir zaman Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği Geçerek erguvanların dönemecinden Leylakların dörtyol ağzından Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına Acının dudaklarına ve geçmişin Bir yaban gülü yaprağı gibi beni Ama ne gezer. ....."